Geçen sene yaz aylarında Kömür limanına Demir ile varmıştık.
Çadırımı kurduğum noktada sağ tarafta 3 genç vardı.
İstanbul'dan arabayla gelip geri dönmeyi planlamışlardı.
Onlarla beraber akşam yemeği hazırladık, keyifli bir sohbetten sonra onlar sabah erkenden ayrıldılar.
Sonra yerlerine çekirdek bir aile geldi.
Ortaokul çağında bi kızları, henüz sayı sayamayacak yaşta bir de erkek çocukları vardı.
Çadır yakın olduğundan akşam küçük çocuğun karanlıktan korkmasına da şahitlik etmiş oldum.
Ben de küçükken karanlıktan korkardım ama annem babam yanımdalarken güvende hissederdim.
Doğrusu yadırgamıştım o anı.
Derken sabah oldu.
Ben daha kahvaltıya hazırlanamamışken, baktım ailenin reisi abi elinde bir tabakla bana doğru geliyor.
Yaklaştığında tabağı bana uzattı içinde hazırladıkları kahvaltıdan bir parça da bana getirmişlerdi.
O an ki hissiyatımı anlatamam.
Istanbul gibi bir şehirde, iş hayatı gibi menfaatlerin ön planda olduğu bir maratondan kısa süreli çıkmış ben, bu durumu idrak etmekte zorlandım açıkçası.
Hiç tanımadığım bir adam elinde bir tabakla bana kahvaltı getiriyor ve bunu karşılıksız yapıyor :)
Sonra muhabbet edince meğersem abi büyük şehir bireyselleşmesini yaşamayan, muhtemelen komşuluk ilişkileri de güçlü olan, ülkenin nüfusu az, havası temiz bir memleketindenmiş.
Aynı küçükken olduğumuz gibi sadece kendini değil kendi dışındakileride önemseyen bir yerin insanıydı onlar.
Hala aklıma geldiğinde insanlığa olan inancım depreşir.
Buraya kadar okumuşsan, sanada teşekkür ederim :)
Bu dipnotu da paylaşmak istedim
Küçük bir detay ama etkisi uzun sürüyor bende...